3 Kasım 2015 Salı

veli olmak




Uzun zaman öğretmen ; nispeten kısa zaman veli olarak bulunduğum okul- öğrenci- veli üçgeninde , kabul etmeliyim ki veli olmak daha zormuş. Eh ;  nihayetinde biri uzmanlık alanın diğeri ise düşe kalka yürümeye çalıştığın , her gün biraz daha öğrendiğin  yada bazen öğrendiğini sandığın ebeveynlik.

Çocuk okula gidince bize bir haller oluyor bence. "Ne yaptı ki , arkadaş bulabildi mi , acaba öğretmeni herkese eşit hatta hayır eşit değil adil davranıyor mu , dün bir çocuk şunu bunu demişti acaba bu gün nasıl gelişti"  vs vs.. Tabii  biraz daha büyüyüp ilköğretim ya da liseye devam ediyorsa işin rengi hepten değişiyor. Önceleri tek öğretmenle yürütmeye çalışılan öğrenci- öğretmen- veli ilişkisi  tek kelimeyle 12 bilinmeyenli denkleme dönüşüyor:) Çocuk fizik dersi öğretmenini pek sevmezken edebiyat öğretmenine tapabiliyor mesela ; hem de ilk günden! Evet evet , çocuk dediğin böyle bir şey yahu , çat diye seviyor pat diye sevmiyor , hop fikir değiştiriyor:)

Ama tabii bu değişimleri gel de bize anlat ; işler rayına oturana dek geçen 1-1,5 aylık sürede biz veliler helak oluyoruz okul yollarında.


  • Bu matematikçi çocuğuma gerçekten takmış olabilir mi ? ( okulun açıldığı ilk hafta bir veli gelmişti bana, bende öğrenciye takacak bir tip var mı yok mu görmek için!! - vakti zamanında  fizik öğretmeni dersten bırakınca mezun olamayıp  kazandığı halde üniversiteye gidememiş , haklı aslında biraz ) 
  • sınıftaki yeri cidden çok kötü hemen en öne alınmalı o çocuk , zaten ne işi var dersi kaynatanların arasında ( kih kih gerçekle yüzleş dersi kaynatan seninki vallaha, gurur duy bence , zeka , özgüven , girişimcilik falan gerektirir, yeni çağ becerileri bunlar, burun kıvırma) 
  • daha yazılı olmadılar ama öğretmen bir minik sınav yapmış sınıfta , bizimkinde 3 yanlış 2 boş (dikkat lütfen doğru sayısının esamesi okunmadı ),ne yapsak hemen özel derse mi başlasak       ( sınavlar not vermek için değil , eksik ve/veya  yanlış bilgiyi tespit edip düzeltmek için yapılır zaten , panik yapmayın)
  • yok yok bu bilmemneciyle olmaz bu sene bu iş , idareyle mi konuşsak (konuşun tabii hemen okul başlar başlamaz , sonra artık öğretmen hangi motivasyonla girer sizin sınıfa bilmem, ) 
  • ilköğretimden beri aynı sınıfta olduğu Ayşe, Fatma, Zeliş , Zehra vardı , şimdi herbiri ayrı sınıfta, olmaz ki böyle,alışmıştı ne güzel çocuklar (Altın Kızlar mı yahu bunlar, bırakın başka arkadaşlar da edinsinler, yeni ortamlarda kendi başlarına kalsınlar, büyüsünler.)
Bu liste uzar gider , sanırım hemen hepsi tanıdıktır , tanışmadıysanız da tanışırsınız. Size - haddim olduğundan değil , paylaşım yaşamı kolaylaştıracağı için- bir tavsiyem olabilir bu konuda:

                  keep calm and drink coffee 

Vallaha bak, şaka değil ; azıcık bekleyin ..Ama tabii tümden bırakın çocuğu , okulu kendi haline demiyorum. Eliniz üstünde olsun.. Gelin gidin arada ,diğer velilerle iletişim kurun gerekli olduğunda . Okulda işler nasıl yürüyor , hangi öğretmen ne kadar hakim olaya  gözlemleyin. Tanışma toplantısı olur büyük ihtimal , sakın kaçırmayın. Ama hani dakika bir gol bir denir ya ,işte onu yapmayın. Azıcık zaman tanıyın insanlara. Çocuğunuz üzerinde derin yaralar açacak bir durum varsa tabii müdahele edin de..Mümkünse işi ehline bırakın. 

Hle ki lisede falansa boşverin şimdilik oturduğu yeri , dersteki başarısını falan. Bu çocuk bunca sene ne yaptı , ne yaşadı , herkes güle oynaya okula giderken çocuğunuz hastanelerde miydi , düzenli kullandığı ilaç var mıdır , alerjisi var mı , anne baba ayrı mı (bazen de sorun birlikte olmaları oluyor , onu da paylaşın) , trajik bir olay yaşadı mı , şehir değişikliği var mı  gibi temel soruların cevaplarını üşenmeyin yazın , verin öğretmenine (ilköğretim ve lisede sınıf öğretmenine malum). Sonra ekleyin bunlara çocuğunuzu değerli kılan herşeyi. Minik minik bir dolu ayrıntı.. Sabah uykusunu çok sever, açılması 1 saat sürer , bu yaşa geldi hala spider man izler (gizli bilgi) , maviye bayılır da turuncuyu hiç sevmez, son zamanlarda taktı Fringe diye bir diziye bütün yaz onunla yattı onunla kalktı , ps oynamaktan derse vakti kalır mı bilmem , instagramda bilmemkaçbin takipçisi var  robot yapıyor  vs vs.. 

Biz (öğretmenler) , değer cümlelerini bulmaları için yanındayız çocukların.. Çeşit çeşit bilgi, bilim, deneyim paylaşıyoruz birlikte.. Amaç onlar kendi yollarını bulsunlar. Mutlu olacakları yolu. Neye değer verdiklerini , hayatlarının önceliklerini bulsunlar. Tamam biliyorum bir sınav var girecekleri ve evet çok önemli.Ama bunca seneden süzdüğüm şudur ki ; bu sınavda mutlu olan çocuklar kesinlikle kazanıyor ,üstelik de sadece sınavı değil hayatı kazanıyorlar.. Mutlu oldukları bölümlerde sağlıklı ilişkiler yaşayarak.. Deli gibi çalışan , ailesi tarafından durmadan dürtülen çocuklarsa belki..çoğu zaman yılgın , bıkkın , o bölümde neden okuduğunu bilmeden ve bir çoğu annne babasının hayalini yaşayarak kendisininki yerine.. ne acı ki çoğunun kendi hayali bile olmuyor, olamıyor. ,



Unutmayalım olur mu hiç..Bizler ve sizler yol arkadaşıyız sadece..





















18 Ağustos 2015 Salı

slow food

Sadeleşmekten , basitleşmekten bahsettik ya hani..Bunun bir ayağı da beslenme düzeniyle daha doğrusu ne yiyip içtiğimizle ilgili.En basit tanımıyla ağzına atıp midene gönderdiğin , ordan da her bir hücrene eklediğin şey ne?

Ben büyürken (90 larda ) , gittikçe artan bir paket ürün çeşitliliği vardı. Ne bileyim işte , en en küçükken yediğimiz mis gibi tereyağlı anne kurabiyeleri yerini çokoprenslere bıraktı önce..Sonra ; Adala (dikkat Adana değil ,olsa nolur da.. değil .) da Kocaalan 'da oynarken biz ,elimize tutuşturulan yağlı ballı ekmekler gitti , yaldızlı paketlerini iskandinav koltukların minder altlarında  ya da kitap aralarında özenle biriktirdiğimiz çokomeller geldi.Ben sanıyorum beşe geçtiğimde çokoprensçiler ve probisçiler olarak ikiye ayrılmıştık-ki ben seneler sonra bir markette probise rasladığımda hemen aldım ve kararımı tekrar gözden geçirip, sevgili çokoprensle olan aşkımı bir kez daha onayladım. Velhasıl  diyeceğim o ki ; her bişi artık Türkiye'ye girmeye başlamıştı. Alaşehir' de maden suyu fabrikasının yakınındaki çeşmeden akan maden suyunu ne ara marketten alır olur olduk , sonra ne ara babam bize maden suyuyla mineralli suyun farkını anlatmak zorunda kaldı ,  çaydanlıkta kalan soğuk çayı hop diye lavoboya döküp marketten soğuk çay almaya ne zaman başladık , kola bir çeşit milli içeceğe ve hatta milletimizin pek hassas olduğu Ramazan sofralarının baştacına nasıl ve ne ara dönüştü bilmiyorum. Ne olduysa oldu ve ağzımıza attığımız her lokma bir çeşit zehire dönüştü.Tuhaf bir şekilde ananenin yaptığı tarhanaya burun kıvrılır , pazara uğranmaz ( biraz da marketlerden kredi kartıyla da alışveriş yapılabilmesi sebebiyle ), meyvenin sebzenin en parlağı, düzgünü seçilir oldu. Tereyağ gitti - ki az şişe çalkalamadık - margarin geldi , bahçede balkonda konu komşuyla  yapılan salçalar gitti konserveler geldi. Menemen "köylü yemeği "oldu , eh malum "köylü" artık bir çeşit aşağılama sözcüğüne dönüştü.Odun ateşi tarih oldu. Bir de üzerine 24 saat reklamlar dönünce zihnimizde " en lezzetlisi, en sağlıklısı" diye biz de kocCa bir toplum annemizin yağının bir paket margarin olduğuna , kilosu 10 lira olan ayçiçeğinden  100 gram yağ çıkarken , kilosu yine 10 liraya satılan sıvının ayçiçek yağı olduğuna (sayıları uydurdum , odaktan sapmayalım) , saçımıza mis gibi zeytinyağı sürebilecekken içindekiler kısmında ilk bileşen (yani miktarca en fazla) "Helianthus annuus oil " yani efendim bildiğiniz düz ayçiçek yağı olan  "şey" in  argan yağı olduğuna  ve bir dolu kimyasalın yüzümüze gözümüze ve artık   adını burda anamayacağım bilimum yerimize iyi geleceğine inandık. 

Gelin görün ki ; "aldatıldık aldatıldık dünya böyle değil". Evet evet aynen öyle aldatıldık biz; tabii haliyle herşeye aldanan bir toplum olarak  gittik oyumuzu da herşeye aldanan inanan , mağdur edilen bir partiye verdik.İnsan kendinden bir şey bulmalı seçtiği kişide değil mi ama..Güle oynaya hep bir geçinir gider olduk,  Az bi karışık sanki ortalık,haber izlemeye yürek dayanmıyor yine ve  bir avuç insan oynatmaya az kaldı modunda  ,sinir krizi eşiğinde büyük bir umutsuzlukla geziniyor ortalıkta ama sorun değil. Ne de olsa çok çok azlar zaten pek de halleri kalmadı laf anlatmaya..küstüler.

A evet sahi , yediğimiz içtiğimiz diyorduk, tamam döndüm konuya.Aldatıldık ya şimdi biz senelerce , içindekiler kısmındakine dilimizin bile dönmediği o tuhaf şeyleri yemeyi ve ikram etmeyi bir çeşit "zenginlik" saydık ya yıllarca.. Tam da orda , bin çeşit hastalık da türeyince -ananemize babannemize hiç uğramayan- hem az bir sorgular olduk "yahu bizim bu yediklerimiz ne ola ki" diye hem de işin orjinalliği kaçtı, bunları tüketiyor olmak sıradanlaştı. Eh biz de orjinalleitik."Her şeyin başı sağlık" cümlesi  yeniden düşünüldü, değerlendirildi ,hak verildi. Evde yemek (cook your own food ), temiz yemek (eat clean) , yerel besin (local food ) ve fast food 'a tepki olarak "slow food" gibi yeni yeni  kavramlar girdi hayatımıza. Beden sağlımızı beslenmeye düzenlerken ruh sağlımızı da yoga ve meditasyonla dengelemeye çalıştık. Kötü mü oldu yani? Pek bir güzel oldu efendim, pek mesudum gidişattan ben.Zıvanadan çıkmıştı bence bu iş.

Böylece bir kere bir sosyal etkileşimimiz arttı,yalan mı? Daha  çok arar sorar ,danışır , en önemlisi de kaale olduk ananeyi babanneyi.(evet bilerek yanlış yazıyorum bu iki sözcüğü ve belki bir kaçını daha yazı boyunca) Aman ölmeden (tabii böyle demedik yüzlerine ) şu tarifi bana bir öğret iyice dedik. Basma ya da gizemli tuhaf desen ve renklerdeki kıyafetleriyle facebook sayfalarımızdaki yerlerini alıverdiler "tonton ananem ve ev yapımı reçel" diye .Sonrası malum , çorap söküğü gibi ... "Çocuğuma hazır yoğurt yedirmem evde kendim mayalarım " , "hazır bisküvi vermem kendim şekersiz bisküvi yaparım" , " dondurma diye satılan şeyi hayatta çocuğuma vermem, yaparım ben kendim " ,"kışlık menemen , taze fasülye falan hazırlayım da yeriz mis gibi " , "ev yapımı hamburger " diye tutturan 2000+ model anneler çıktılar ortaya , kendi beslenmelerine  göstermedikleri özeni dikkati çocuklarına gösteren.İyi ki de çıktılar. Benim de içinde olmaya çalıştığım bu grup ,ara sıra saçmalasak , bazılarımız bunlarla azıcık kafayı bozsak , evdeki yoğurdu hazır yoğurtla mayalamaya çalışsak ve yokluktan organik süte dadansak da..iyi niyetliyiz. Çocuklarımız henüz karnımızdayken okuduk, araştırdık , sorduk soruşturduk ne yesek ne içsek diye.Yine benim de dahil olduğum büyük bir grup , hamilelik ya da emzirme döneminde gazlı içecekleri , paket ürünleri , mümkün mertebe de şekeri çıkardık hayatımızdan. "Çocuklar duyduklarını değil gördüklerini dinlerler ve uygularlar " dediler,(ananemin deyimiyle görgülü kuşlar gördüğünü işler gibi bir şey bu da ) eh biz de kendimize de şöyle bir çeki düzen verdik. Köyden gelen salçayla yemeğin tadı değişti, zeytinyağlının yanına yapılan pirinç pilavı gitti ,bir kase çorba ya da çeşit çeşit mezeler otlar geldi.Eh Egeliyim övünmek gibi olmasın (hiç sevmem bu memleket geyiğini ama arkadaş yani şimdi..bir de gerçekler var yahu ortada. kim bana İç Anadolu'nun yemek kültürünün zenginliği ve lezzetinden sözedebilir allahaşkına..) ama bir çok tat da genlerimde kodluymuş sanırsam . Yemekten sonra öyle kocaman tabaklarla çeşit çeşit  meyve yenilmeyeceğini , yarım karpuzun bir oturuşta bitirilmeyeceğini öğrendik -ki glisemik indeks denilen zıkkım da eşzamanlı olarak hayatımıza girdi.(ne yerdik arkadaş , hele tüm aile ananemde bir araya gelince. Ananem olsa "kalabalık yediriyor , iştahınız varken yiyin " derdi.hayatta çok şükür.)

Velhasıl kola yerine  kocaman bardaklarda naneli buzlu  ayran , meyveli soda yerine içine taze limon sıktığımız ya da bir iki dilim meyve attığımız soda , karnıyarığın yanında koca bir kase cacık tüketir olduk -iyi ki de olduk. Böyle daha "temiz" olmadı mı söyleyin. Bizde bir pazar arabası var bir kaç senedir , çeke çeke gidip geliyorum vallaha şıpıdık terliklerle. Anneme kızardım küçükken "ne demeye bu kadar uzun zaman geçiriyorsun pazarda , al alıcaklarını çık" diye. Terapiymiş yahu bu bir çeşit meğer. Üç hafta üstü üste pazara git , zaten herkes tanıyor seni. Oo ne konuşmuyoruz ki , oy verdiğimiz partiyi mi Salihli kirazının fiyatını mı..Bir çeşit kuaför terapisi gibi. İnsan , insanla olan sıcaklığı , samimiyeti arıyor sanırım. Tanımadığı insana da güvenmek güvenebilmek istiyor. Bize göre,en azından bana göre değil , yabancılardan uzak dur ,insanlar kötü yaklaşımı. Yabancı kimseden pek bir zarar görmedim şimdilik çok şükür, ne geldiyse "dostlardan" geldi. (Tipik bir yurdum insanıyım ben , saat ikiyi bulunca kanımdaki arabesk taşıyıcı hücreler pıtır pıtır dökülmeye başladı ortalığa.Hemen yeni bir paragrafa atlıyorum, Müslüm' den 'Ferhat Şirin le yoğrulmuş,Arzu'yu Kamber'e vereydin ya ' yı mırıldanmaya başlamadan.)

Uzun lafın kısası efendim. Ağzınıza attığınız her lokmaya dikkat edin. Kalan hiç bir şeye yazık olmaz ( yiyeceğiniz kadar alın tabii, o ayrı ) , size daha yazık.Midemiz çöplük değil ,içeride sadece öğütme işlemi yok, sindiriyoruz da malumunuz..Şeker bir zehir , bilmeyen yok sanırım artık ,Karatay da sağolsun , kanser denilen illet bununla besleniyor.Çıkarın mümkün mertebe. Evet çok lezzetli bence de ama napalım.. Hiç olmazsa çayda kahvede kullanmayın , şekerli gazlı içecekleri atın gitsin  hayatınızdan. Bir ay içmeyin sonra zaten isteseniz de içemiyorsunuz, leş gibi bir şey. Şeker bağımlılık bir çeşit , ataklardan korunmak için hurmaya sarılın. Mucize gibi bir şey hurma ( ne zaman birine hurma önersem kendimde böyle dini bir misyon hissediyorum. Diş fırçası kullanma misvak kullan diyen tipler gibi. Hayır öyle olsam kime ne de.. değil..olmayınca da açıklama gereği duyuyor insan ya da ben duyuyorum diyelim) 
Kent bostanları var sonra , internette bakının azıcık hemen bulursunuz , gidin üç beş bir şey ekin , olmadı balkonunuzda ekin. Kent tarımı , balkon bahçeciliği gibi bir dolu grup var facebookta , katılın birine. Tohum takası var sonra ,Buğday Derneği var. Ne bileyim pembe domates ağı var mesela. Yeter ki isteyin, var da var. Ankara' da oturanlar için ; yakınlarda Hacılar , Ballıkuyumcu , Şehitali köyleri var. Süt de bulursunuz , yumurta da , odun ateşinde bazlama da. Alın çocuğu da , O tavuk kovalasın siz taze ürün. Bir de çay yaparlarsa semaverde..Ooo daha ne ister ki insan hayatta sağlıktan başka. 

Mutluluk, huzur , sağlık.. Hepsi sindire sindire yaşamaktan geçiyor öğrendim, yetişmekten koşturmaktan değil. Sahipken kavrayabilsek keşke..geç olmadan..sözcüklerden yaşama geçse keşke her bir cümlem.. eh ..mümkün olduğunca, napalım..her gün biraz daha bile olsa.. kar kardır geriye dönüp bakınca..

Umarım hepimiz  bir pencere önünde gelene gidene bakabilmenin huzuru ve rahatlığıyla ; kocaman dost , aile masalarında , bir kadeh rakıyla , iki kavun iki peynirle yetinerek , asıl mezenin sohbet muhabbet olduğunu unutmadan , sağlıkla yaşlanırız..ihtiyarlamadan.. ve eskiden pek bir tuhaf bulduğum , elden ayaktan düşmeden.

Umarım.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

daha basit bir hayat için tavsiyeler1

Son bir kaç senedir hayatta "sadeleşmek" , "basitleşmek" ve "hayatı yavaşlatmak"  adına elimden geleni yapıyorum. Bir taraftan çok kolay diğer taraftan da zor bir şey bu. Basit çünkü aslında özüne dönüyorsun , sende var olmayan bir şey değil bu , genlerinde kodlu halihazırda ve hayat çok çok kolaylaşıyor ; zor çünkü bize öğretilmiş ve kolayca alışıp benimseyiverdiğimiz "hızlı" ve "tüketime dayalı" bir hayat var elimizde. 

Bu süreçte benimsediğim , sahip olmak istediğim yaşam tarzınına geçişi yumuşatan ve kolaylaştıran bazı şeyler var. Belki bu yolda yürümeye heves eden , belki de yürümeye başlamış benim gibi birileri varsa diye ; kendi mottomu paylaşayım istedim. 

1.Günlük tut : Günlük dediysem öyle çok ayrıntılı bir şey olmasına gerek yok. Eğer istemiyorsanız duygu , düşünce içermesine de gerek yok. "Bugün şununla şuraya gittim. Uyandığımda başım ağrıyordu , şu ilacı içtim. Şunu aradım , bunu aldım." tarzı cümleler bile yeterli. Bu sayede sağlık durumuzu çok rahat takip edebildiğinizi ( doktor rahatsızlığınızın hikayesini sorduğunda verdiğiniz istatistiki bilgilere gözleri yuvalarından çıkarak bakabilir ) Ben genelde  o günkü ruh halimi de yazıyorum. "sebepsizce mutlu/mutsuz uyandım , şununla görüştüm kendimi iyi hissetmedim , bugün oğlumla çok vakit geçiremedim " gibi gibi..

2.Organize ol : Beş sene önceki bana plandan ve düzenden bahsetseniz tek söyleyeceği şey özgürlüğünün kısıtlandığını hissettiği olurdu sanırım.Planlı programlı olmak biraz eşim biraz da oğlum sayesinde sahip olduğum bir özellik. Eşim inanılmaz planlı biridir. İş programı diye hazırladığı dosyaları ilk görüşmüm anımsıyorum da , kendi yıllık planlarım gözümde bir anda karalamaya dönüşüvermişti.Zaman içinde herşeyin organize edilmiş olmasının hayatımızı çok kolaylaştırdığını farkettim.Listeler, tutulan minik defterler çok işe yarıyor.     Bizim -şimdilik- kullandığımız listeler şöyle:


  • Aylık/Yıllık bütçe: Hangi ay nereye ne verdik, gelen fatura tutarları , hangi ürün grubuna toplam bütçemizin ne kadarını ayırdık   gibi bilgiler içeriyor. İtiraf etmeliyim ki ilk başta en anlamsız bulduğum liste buydu. Bir de açıkçası bunun tam bir zaman kaybı olduğunu düşünmüştüm. Oysa sonradan gördüm ki , paranı kontrol etmek hayatını kontrol etmenin ilk şartı. Bu sayede harcayacağımız parayı istediğimiz hayat biçimine kanalize etmenin yollarını öğrendik / öğreniyoruz.

  • Aylık çizelge: Çocuğunuza okuldan aylık bir çizelge veriyorlar ya hani ; işte ona benzer bir çizelgeyi ev için yapın ve herkesin görebilceği bir yere asın. Tek ihtiyacınız olan küçükken kullandığımız haftalık ders programı benzeri ( saat falan içeren değil tabii ) aylık olarak hazırlamak . Eğer hazırlamaya üşenirim derseniz pinterestten onlarcasını bulabilirsiniz.( free printable monthly plan) BUraya hangi gün kimin doktor randevusu var , veli toplantısı ne zaman  vs vs yazın. Böylece evde herkes herkesin planına hakim olur ,bir şeyleri unutup durmazsınız.

  • Yemek menüleri: Çocuktan önce beslenme konusunda bilinç sıfırmış da haberimiz yokmuş. Oğlum ek gıdaya başladıktan sonra evde ne pişeceği , hangi gruptan ne kadar yiyecek tüketildiği gibi konular gündemimize girdi. İki dönem kuantum dersi almış biri olarak söylüyorum , hayatta "akşama ne pişirsem" den zor bir soru yok :) Eskiden ananem henüz kahvaltı masasındayken "akşam ne pişireyim size , ne istersiniz" derdi ; "aman ananeeee  , o kadar çok yedik ki biz daha bugün hiç bir şey yemeyiz" derdik. O da bize  "dünya dursa karın durmaz" manasında süper  bir kaç atasözü patlatıverirdi.( sorayım bak neydi onlar) Ne haklıymış meğer. Bildiğiniz dert bu. Biz çözümü liste yapmak da bulduk. Bizde zaten üç beş çeşit yemek olmaz öyle akşamları. Bir çeşit yemek yanına salata , ayran , çorba ,cacık gibi sadece.. Pirinci hayatımızdan tamamen çıkarttık zaten. En sevdiğiniz yemekleri listeleyin , buzdolabına şak diye yapıştırın. canı birini isteyen olursa gitsin yanına bir kalp koysun , yanında kalp yoksa kendiniz birini seçin gitsin. Eğer üşenmezseniz çocuğunuzun anlayabilceği şekilde resimlendirebilirsiniz listenizi.

3.At /sat /ver gitsin: Şaka değil vallahi bak atın, satın birine verin gitsin. Evinize şöyle bir bakın ,  son bir yıldır kullanmadığınız bir şey varsa büyük ihtimalle onu önümüzdeki yıl da kullanmayacaksınız. Hüç üşenmeyen hepsini elden çıkarın. Kime nasıl vereyim diye düşünmeyin hiç. Bu konuda apartman görevlinizden yardım isteyebilirsiniz, bende fazladan "bir masa , iki sandalye , eski bir dolap " var deyin , inanın bir günde yerini buluyor herşey. Bu işe yaramadı mı ; o zaman öğrencilerin yoğunlukta olduğu semtlerin marketlerindeki ilan panolarına küçük bir not yazın. Ankara'da 100. yıl civarı Odtü öğrencilerinin mekanıdır mesela herkes bilir, gidin Migros'un panosuna  bende fazladan şu şu var , numaram da bu , bu ilana cevap verecek kişi bu ilanı panodan kaldırsın lütfen " yazın. oldu bitti. Böylece öğrencilere de faydanız dokunur , sizden 3 liraya aldıklarını öğrencilere 15 liraya satan ikinci elcilerden kurtulurlar. Yok ben numaramı sağa sola yazamam derseniz (inanın öğrencilerden masum kimse yok bu şehirde ama siz bilirsiniz tabii ) mahalle muhtarına gidin söyleyin , yardımcı olacaktır. Oğlumun ilk yatak odasını böyle leden çıkardım ben mesela.Birine öylece vermek işinize gelmiyorsa da satın.Oğlumun mama sandalyesi , ilk bebek arabası gibi çok yer kaplayan  bazı  eşyalarını  internettki ikinci el satış sitelerinden sattım. Ufak tefek bebek eşyalarını da  ,  büyük parçayı alanlara hediye ettim gitti.Alan memnun veren memnun, süper oldu. Aldığım parayla da gittim yine oğluma  oyuncak falan aldım. Onlarla işi bitince de - düzgün olanları - yine başkalarına verdim. Harika bir çember bu.


4.Eğer gerçekten ihtiyacın yoksa alma : Sanırım bu en zor madde. Alışverişlerim çoktan ihtiyaçtan çıkmış durumdaydı benim. Bunu çok beğendim , bu bunla ne güzel olur , tamam buna benzer ayakkabım var ama bu da çok güzel vs vs.. Doğruyu söylemek gerekirse hala en çok bu maddede zorlanıyorum. Sanırım sadece ihtiyaçları almak şimdilik bana göre değil, sadece beğendiğim için de almaya devam ediyorum. Ama satın alma konusunda eskiye oranla da çok yol katettiğimi gururla söyleyebilirim sanırım. Bir şey satın almadan önce şu yolu izliyorum:
  • dene ve bak , kararsızsan hiç düşünme  bırak, süper olsa bunu bilirdin, kararsızsan aslında tam da olmadığını iç sesin biliyordur.
  • denedin ve bayıldın , sakın hemen alma. bunu almaya seni iten nedir henüz bilmiyoruz. Elindeki gerçekten tam sana göre bir şey mi yoksa o an bir şey satın almak seni kısa bir süre için mutlu mu edecek? Belki de düşündüğün kadar güzel durmadı? beğendiğin ürünü hemen alma, bekle aradan bir kaç gün geçsin, hala aklındaysa git tekrar dene ; hala çok güzelse tamam artık alabilirsin:) ben çok beğendiğimi sandığım bir dolu şeyi ertesi gün anımsamıyorum bile..
  • aldın , eve geldin , pişmansın , e şimdi nolcak ? İşte tam da bu sebepten koşulsuz iade garantisi olan yerlerden alışveriş yap. Eve gelince büyüsünü yitiren parçalardan hemen kurtul. Ben bir gömlek alıp dolapta unutmuşum poşetiyle. Farkına vardığımda üzerinden nerdeyse bir ay geçmişti. Geri verdim gitti , varlığını bile unuttuğum şeyi ne kadar beğenmiş olabilirim ki  aslında? 
  • ev eşyası , dekorasyon ürünü  gibi şeyler almadan önce ; yerin var mı , almasan olur mu , bugüne dek yoktu eksikliğini duydun mu gibi sorular so kendine.. Aldığımız çoğu ürünü sadece "çook şirin" olduğu için alıyoruz , sonra evde mutfakta herşey üstüste. İnanın yoğurt yapmak için bir makineye ihtiyacınız yok , fırınınız bu iş için biçilmiş kaftan. Türk kahvesi en iyi makinede dahi cezvedeki tatta olmuyor ,  bir kaşık yağla kızaran patatesler patatesten başka herşeye benziyor , katı meyve sıkacağında tüm kış üç elma beş havuçtan ötesi sıkılmıyor vs vs.. Anladınız siz onu. Ama tabii  bence bir domates soyacağı hayat kurtarabilir , her evin önceliği farklı. Küçük ev aletlerinin denee süresi olsa keşke , baktık hiç bir işe yaradığı yok geri verebilsek ; hadi olmadı markalar eski ürünü getir yeni ürünü yarı fiyata al gibi kampanyalar yapsa..
5.Ev ahalisinden önce kalk: Hayır hayır herkes uyandığında kahvaltı hazırlanmış , çay demlenmiş olsun falan diye değil.Günün telaşı başlamadan önce kendine zaman ayırabilin diye. İşe koştur koştur gitme diye..On dakika olsun yoga yapabil diye.( ya da seni rahatlasan her ne ise onu) ne bileyim belki istediğin iki parçayı dinle diye , istersen sabah haberlerini dinlerken rahatça kahveni yudumla diye.. Eşinle çocuklar uyanmdan birbirinizle azıcık zaman geçirebilin diye..

6.Seni sen yapan şeyi doğru tanımla: Adının önüne konan bir sıfat var ya hani ; işinle falan ilgili. İşte onu sil gitsin. Sen o değilsin. Evet tamam seni sen yapan şeylerden biri de o ama inan o sen değilsin. Bir gün emekli olduğunda o sıfatın kimse için bir anlamı olmayacak. Zaten açıkçası aslında bugün de kimsenin pek umrumda değil o sıfat. Sen o kadar kaybolmuşsun ki o iş hayatı içinde , sanıyorsun ki herkes senin iş hikayelerini çok merak ediyor , sohbetin çok keyifli falan. Cık , alakası yok. Kendini tanımlamak için işinden başka bir sıfatın var mı onu düşün. Yoksa mutlaka oluştur.

7. Herşeyi unuttuğun bir meşguliyet bul : Hobi dedikleri şey var ya hani , ona benzer bir şeyden bahsediyorum. Ama bu biraz daha amatör hali. Yaparken kendini , çevreni, beğenilip beğenilmeyeceğini  düşünmediğin bir şey bul kendine. Kek, kurabiye falan yapmaya sarmıştım bir ara ben , sonra farkettim ki bunu sadece kendim için yapmıyorum. Ev ahalisinin beğenilerini göz önünde bulunduruyorum , beğenilip beğenilmediğini ölçüyorum falan. Cık , olmaz. Sadece kendini mutlu etmek için bir şeyden bahsediyorum burda. Büyük ihtimalle bu bulacağın şey başkalarına göre oldukça saçma falan olacak ama boşver. Kendin için yarım saatin yoksa şu hayatta..benim meraklarım şunlar oldu -şimdilik:

kitaplarda geçen mekanları araştırma (
yazarların yaşadığı şehirlerin kitaplarına etkisini inceleme
karaoke ( ben ben olmaktan çıkıyorum yeminle)
içinde paris geçen filmler , içinde petersburg geçen filmler gibi abuk listeler yapıp , filmleri izlemek 
balıkçılık

ilk aklıma gelenler bunlar. eminim sizin de herkesin saçma bulduğu ama sizi çok mutlu eden uğraşlarınız vardır, sahip çıkın onlara.

8.Spor yap: Bilimsel gerçek: Spor insanı daha mutlu kılar. Sakın gidip bir spor salonuna bir dolu para bayılmayın, gitmeyeceksiniz, herkes biliyor bunu. Spor salonu kayıtları "bu sefer kesin devam edeceğim" diye uygun fiyata iki-üç senelik  sözleşme imzalayanlarla dolu. Zaten spor denilen şey millet olarak bizim hamurumuzda yok. Hani öyle küçük yaştan itibaren alışkanlık kazanmış falan değiliz. Eğer şanslı kesimdeysek , sonradan da olsa bilinçleniyoruz ve sporu hayatımıza sokuyoruz.Bunu bir de salona sokmaya çalışmanın anlamı yok. Kalkın yürüyün. Hepsi bu. Hiç bir şeye ihtiyacınız yok , belki bir spor ayakkabı  o kadar. Benim gibi parklardaki yürüyüş yolllarından hoşlanmıyor musunuz ( bir ben miyim  kendini hamster gibi hisseden o dön dolaş parklarda ) o zaman siz de bir hedef koyun ve oraya yürüyün. Ben bazen evden Kızılay'a yürüyeyim diyorum , bazen Atakule'den Sıhhıye'ye.Hem yollarda yürüyen insan görmeye alışsın insanlar  hem de siz sıkılmadan  yürüyün.Öyle bakına bakına aheste aheste değil tabii, dışarıdan bakan biri sizin yürüyüşte olduğunuzu anlamalı , o tempoda yani.Enfes sokaklar keşfedeceksiniz, güvenin bana.

9.Kredi kartını hayatından çıkar: Çıkarabildiğin kadar tabii , bazı ürünlerde taksit falan çok iş görüyor. Ama kendine bir miktar belirle, o meblağın altındaki hiç bir şeyi kartla alma.Cebinden para çıkması kartla alıvermek kadar kolay olmuyor.

10.Toplu taşıma kullan: Eğer gideceğin yere zaten evin önünden geçen bir minibüsle ulaşabiliyorsan arabayı unut gitsin.Park yeri aradığına değmez. Minibüs yolculuğunda beklentilerini düşük tut, olan olayları komik bul, takma kafana. Arkanda oturan kişi poposunu kaldırmak yerine sana para uzatıyorsa , sen de al önündekine uzat , dert etme hiç. İndim bindim , o kadar. Oldukça komik şeyler de yaşayabilirsiniz , bir teyze benim kafama çantasını koydu mesela. Çanta orda öyle durdu yol boyunca , arada elini sokup çantaya bir şey arıyor bir de . Sinir de olunabilir tabii ama bence komik tarafı ağırdı . Birinde de metroda kızın biri kulaklığı takmış kulağına ama diğer ucu telefonda değil. Tüm  vagona ( vagon mu deniyor ki) yayın yapıyor farkında değil. Yanındaki uyaracaktı , başka biri bırak söyleme dedi. İki durak eğlendik kendimizce biz bütün vagon. Saçma mı ? Evet . Keyifli miydi? EEveett.

11.Ben demeyi öğren :  35 yaşıma dek çeşitli sebeplerle gittiğim çeşit çeşit doktordan en çok duyduğum şey şu cümle oldu: Biraz da kendinizi düşünün , bu kadar kafanıza takmayın vs vs.. Geçenlerde  bir yerde "bencil " sözcüğünün zıt anlamlısı olan bir sözcük öğrenmiştim, kendiden çok başkalarını düşünen anlamına gelen, unuttum şimdi. Hah , işte ondan olmayın. O ne der, bu üzülür mü , aman şunu demeyeyim kırılır , neyse canım bu sefer de benim istediğim yer olmayıversin , hiç ses etmeyim de üzülmesin vs vs.. Hayır , isteklerinizi net biçimde dile getirin. Bunu severim , bunu sevmem , şu mekanda kendimi rahat hissetmiyorum , hayır ben o tarz müziği sevmem , neden hakaret ediyorsun ben de o partiye oy verdim gibi gibi.. Karşınızdaki kişi isteklerini ya da düşüncelerini en doğruymuş en doğalmış gibi dile getirebiliyorsa siz de yapın. Ben uygulayabiliyor muyum bunu? Eh işte, eskiye göre yine iyiyim de.. Daha çook yolum var gidilecek. 

12.Kendi yemeğini kendin yap/pişir : Evet aynen anane misali. Yapma allahaşkına işin çok yoğun falan değil , bu ülkede herkes iddia ettiği gibi çok çalışıyor olsaydı ülkenin hali bu olmazdı. Diyeceğim o ki , bu ülkede herkesin kışlık menemen yapabilcek kadar zamanı var arkadaş, ha yapmam sevmem de, o ayrı. Otur evinde mis gibi , pazardan aldığın şeylerle yemek yap, kışlık hazırla.Evet evet pazardan, hem de sabah erken saatte. Organik pazar gezmene falan gerek yok illaki , Ankara'da  bir gün bir alışveriş merkezine gideceğine mesela (oraya da git , gitme demiyorum hobi olarak yine git :) ) bir köye git. Süt, yumurta, bazlama , domates şu bu al mis gibi. Olmadı mı Gölbaşı Pazarı'na git, köylü de geliyor oraya. 
Arada bir mutlaka dışarıda yemek yiyeceksin tabii ki , bu sadece yemekle değil sosyalleşmekle de ilgili. Ama dışarıda yemek yerken sadece yemek hizmeti satın almaya gitmediğini , ruhunu da doyurman gerektiğini unutma. Yani bunun Türkçesi iki tarafı bilmemkaç katlı binalarla çevrili bir yolda sıra sıra dizilmiş "mekan" larda yemek falan yeme. Lezzetin ve samimiyetin peşinde koş. Biz denedik , Ankara'da açıkbüfe kahvaltı fiyatının yarısına biz İstanbul Bebek'te denizin kenarında mis gibi kahvaltı ettik. Vallahi hem yarı fiyataydı hem iki kat lezzetli.Boğaz manzarası da cabası. Dört duvar arasında kahvaltı edeceğinize ya da alışveriş merkezinde burger yiyeceğinize , o parayla gidin başka bir şehirde gezin tozun yiyin için. 

13. Bisiklet kullan: İster ekmek , süt , gazete almaya giderken ister haftasonu binmeye.. Bisikleti hayatına sok. Bakmayın siz baĞzı medya kuruluşlarının Eymir' e neden sadece Odtülüler girebililiyor , Eymir halka açılmalı  çığırtkanlıklarına.. Eymir zaten halka açık.Sadece araç girişine açık değil. İsterseniz ring var kapıda , ringe binebilirsiniz; isterseniz de bisiklet kirayabilirsiniz. Bir tur atın bisikletle Eymir'in etrafında , gelin tekrar konuşalım;)

14.Sana kendini iyi hissettirmeyen insanlarla görüşme: Evet efendim ayıp falan olmaz. Kimse kimseyi sevmek , yanında kendini iyi hissetmek zorunda değil. Muhabbeti ,sohbeti seni açmayan , kendini kontrol altında hissettiğin , aman bunun yanında şunu söylemeyeyim , şu konuştuklarımızı gidip başkasıyla paylaşır mı ki dediğin herkesi çıkar gitsin hayatından. Belki öyle biri değil, belki yanıldın falan.. Neyse ne , yanında iyi değilsin ve attığın adımı hesaplıyorsun unutma. 

15.Nasıl bir yaşam istediğine karar ver :  Okul bitip mezun olduktan sonra toplum tarafından dayatılan tuhaf beklentiler var. Ne bileyim , önce evlen , evlendin mi çocuk doğur , araba al, ev al , mümkünse bir de yazlık al. Al da al.. Nasıl bir hayat istediğine , kendini 10-15 sene sonra ya da belki daha ötesinde nerde nasıl hayal ettiğine karar ver. Paranı herkesin senden almanı beklediği şeye harcamak zorunda değilsin. Canın gezmek mi istiyor, seyahat ederken mi mutlusun , onu yap o zaman. Bir araba sana çok da lazım değil mi ; işe servisle gidip geliyorsun ve evcimen birisin belki de..Denize mi aşıksın , kısacık bir tekne yolculuğunda dahi huzurla mı doluyor  için  dışın. Git paranı buna harca o zaman. Minik bir tekne al , git balık tut ,dalmayı öğren ne bileyim git dağlara tırman, mağaralara gir. Herkesin senden beklediğini yapmak zorunda falan değilsin.


16.Yardım et: Yardımına ihtiyacı olan binlerce insan var. Haftada /ayda bir kaç saatini  tamamen bir başkasına ada. Ne bileyim git bir sesli kitap için kitap oku , değişik hastalık gruplarından insanlara gidip manevi destek ol , hasta çocuklarla zaman geçir , engelli hakları için uğraş , bebek arabasını süremediğinde seni deli yollar hala aynı peşine düş, engelliler sokağa çıkamıyor bu ülkede , bir üniversite öğrencisine destek ol , mahallendeki öğrencilere haftada bir mis gibi ev yemeği götür. Üzülüyor musun , dayanımıyor musun? O küçücük çocuklar ne yapsın , senin görmeye bir kaç saat geçirmeye dayanamadığın bir hayatı bizzat yaşıyor o insanlar. Sapasağlamsan ve şükrediyorum buna diyorsan şükranlarını sun..Yardım ederek..İnan bana sana da iyi gelecek ve yaşadığın her an daha kıymetli olacak gözünde.. 

17.Hayallerinin peşinden koş ve öğrenmeye devam et : Tam bir klişe .Hayat şartları ,günlük telaşlar vs.. Bir türlü size ,hayallerinize gelmeyen sıra. Kimse için sürekli fedakarlık yapmak, hayallerinizi ertelemek zorunda değilsiniz. Emin olun çocuğunuz "aman da aman annem benim için kendinden bile vazgeçmiş , saçını süpürge etmiş" falan demeyecek. Tam aksine , siz ne kadar dikseniz, sağlamsanız ve geçen zaman içinde kendinize birşeyler katarsanız ,size o kadar saygı duyar. Bu para kazanmakla ilgili bir olgu değil, nice "çalışan anne" ler tanıyorum ki , bedenlerini bir odaya sürüklemekten öteye gitmiyor yaptıkları..Öğrenmeye devam edin..Bir dil öğrenin , bir konu seçin o konuda kendi çapınızda uzmanlaşın. Çok değil hergün sadece 20 dakikanızı ayırın, zaman yok demeyin , internette geçirdiğiniz vakitten kısın.

18. İnternet kullanımını sınırla: Çok zor değil mi ? Bence de. Elim kolum herşeyim sanki..Google olmadan önce kafamda bunca deli soruyla ne yapıyordum acaba ben. Bir de tabii facebook, instagram , twitter gibi o an için bizi meşgul eden ama bize hiç ama hiç bir şey katmayan bir dolu şey var. Hesaplarımı toptan kapatmayı tercih etmedim ben ; seviyorum bir şekilde paylaşımda bulunmayı, sevdiklerimi görmeyi. Ama listemde sadece en yakın insanları bıraktım. Eski usul fotoğraf albümümü göstermekten çekinmeyeceğim insanlar kaldı sadece..Bir de cep telefonumdan bu uygulamaları sildim. Bunlara bakmak için ayrıca bilgisayarın başına oturmam gerekiyor. Pinterestten de kurtulursam kendime kesinlikle daha fazla zamanım kalacak.Neler yapacağımı düzenlemekten onları yapmaya fırsatım kalmıyor yahu resmen.

19.Hayatından şekeri çıkar,mümkün olduğunca doğal beslen :  Hala çayına, kahvesine şeker atan , rahat rahat kola içen insanları gördüğümde hayretler içinde kalıyorum. Böyle bir cehalet olabilir mi yahu? Herkes barım barım bağırıyor işte ; şeker kanser yapar diye. Daha ne demesi gerekiyor bilim insanlarının? Hayatından tamamen çıkarman zor kabul ediyorum ama kola nedir yahu bu devirde? Tamam kanser vb hastalıkların tek sebebi bu değil , herkesten ırak olsun ,ama beslenem uzmanları kendini parçalarken televizyonda katkı maddesi kullanılan ürünlerden uzak durun , doğala yönelin , şeker tüketmeyin diye ; sırf tadı güzel canım istedi diye yer mi insan bunları her allahın günü.Az yiyin , seçerek yiyin ,doğal olanı yiyin. 

20. Yavaşla: Hiç bir yere , hiç bir şeye yetişmek zorunda değilsin . Son çıkan kitaplar , filmler  görülmesi gereken yerler , yetişmesi gerek işler, görüşşülmesi gereken insanlar .. Hepsi bir yanılsama.. Yavaşla ve at bu yükleri üzerinden.Tadını çıkar , keyfine var.

Benden bu kadar.. Yazmak kolay ,uygulamak zor. Ben elimden geldiğince yapıyorum bunları ama insan işte..Keşke doğru bildiğim herşeyi entegre ediversem hayatıma.. Dediğim gibi; bu bir süreç ve hayatım basitleştikçe daha mutlu oluyorum.


7 Ağustos 2015 Cuma

kafamda bir tuhaflık

Film izlemek ve kitap okumak biraz bir  sapıtma hali benim için; her ikisini de dengeli yapmayı pek beceremiyorum. Bir kitap beni aldıysa içine , artık siz beni bir iki gün unutun. Şaka değil , ev mev çocuk eş hayat herşey (sıralamaya takıldım kendi kendime şimdi) siliniyor gözümde sanki. Tabii inzivaya falan çekildiğim yok (imkan yok zaten buna çocuktan sonra) ama ben ben olmaktan çıkıyorum sanki..2008 güzünde çıktığımız mavi yolculukta ( çok havalı oldu böylesi , korsan gemisine benzer birşeyleydik oysa bir hafta- harika bir deneyimdi o ayrı) okuduğum Masumiyet Müzesi'nden sonra mesela artık aynı kişi değildim ben. Deniz  kokusu, koylarda şair izleri , okuduğum satırlar .. Başka biriydim artık.. Birilerine "tuhaf" görünebilir, hatta  gülebilir bile bazıları. Oysa ben , kendimde en çok bunu seviyorum.

Bu duyguyu ne zamandır tatmamıştım. Kitap da okudum film de izledim tabii ama..Olmadı , kopamadım hayattan.. Bu yaz tatile giderken genelde yaptığımın aksine bu sefer sadece tek bir kitap aldım yanıma. Yine Orhan Pamuk , bu sefer Kafamda Bir Tuhaflık.. Kitap ilk çıktığı günlerde ilk basımdan hemen bir tane almış , başlamış ama  neden bilmem bir kaç bölüm sonra bırakmıştım.(Şimdi düşününce beklediğimden farklı bir romandı sanırım , ismi bambaşka çağrışımlar yapmıştı bende. Mevlüt'ün hikayesi olduğunu da dinlemiştim, az buçuk konusunu da Orhan Pamuk'tan ama.. Zihin işte.. kendince bir yoğuruşu var ,kodlayışı.) Bu sefer Selimiye'de başladım romana..Şimdi bugün.. İstanbul bambaşka , oğluma havada uçan renkli bir oyuncağı sokakta satın aldığımız genç bambaşka..Her gördüğümde içimin acıdığı, üzüldüğüm , kıyamadığım bir insan grubundan bahsediyordu Pamuk. Oysa romanda Onlar kendilerine bir kez bile acımıyordu. Hayır hayır , tek bir cümlede bile isyan yoktu, neden ben yoktu, farklı bir yerde farklı koşullarda doğmuş olsaydım yoktu , bu kaderi değiştirme kaygısı yoktu.. Bir cümle vardı kitapta.. Üzülme , Mevlüt mutlu olmanın yolunu bir şekilde bulur  mealinde.. Öyle basit..öyle sıradan.. Öyle sakin , kabullenmiş (tevekkül değil ama  başka bir sözcük lazım anlatmak için , benim bilmediğim bir sözcük ) ..Her şeye rağmen  , tam da o herşey sayesinde tuhaf bir şekilde mutlu. Kafasındaki tuhaflık bu olmalı ; O'nu dünya derdiyle dolmuş batmış bir dolu insandan her koşulda huzurlu kılan..





Tüm koşuşturmasında hayatın , bitmek bilmeyen isteklerim , hayallerim , zamana sığdırmaya çalıştıklarım.. herşey bir durdu.. ve her şey yavaşladı sonra.. Bir doktorun anlatımıyla , dilimin yetişemediği dilim bir duruldu , sakinledi. 

Bir sonraki satıra kadar kendi düşünüp düşünüp unuttuklarımlayım.

4 Ağustos 2015 Salı

çocukla uzun yol planları

Ta - taam , geldik zurnanın zırt dediği yere. Yolda çocuk eğlendirmece;) Bir kere baştan bir kabul edin , çocuklar keyifli bir yolculuk geçirmezse siz bir kabus yaşarsınız. O zaman napıyoruz ; tabii ki bir birey olduğunu -her zamanki gibi aslında - ayırt ediyor  O'nu yanımızda sürüklemiyor  O'nunla birlikte birşeyler yapmaya çalışıyoruz. 

Aslında bunu yazmak bile tuhaf , ne bileyim sahanda yumurta tarifi vermek gibi hani..Herkes bilir zaten , e zaten herkes öyle yapmıyor mudur ki falan diye düşünüyor insan ama cık herkes öyle falan yapmıyor işte.  Bir dolu serzeniş duyuyorum , " bi uyumadı, yolu burnumuzdan getirdi, ay bi çocuk gibi oturmuyor yerinde  sessiz sessiz" .. Bıdı bıdı yani.. Tamam her yolculuk bir keyif serüveni olmayabilir ama eziyete dönüşmüşse azıcık da dön kendine bak yahu , acaba biz mi bir şeyleri yanlış yapıyoruz diye.. Sonuçta büyük olan biziz di mi ; ortada bir sorun varsa büyük ihtimalle biz bir sorunu öngöremediğimiz ya da sonrasında çözemediğimiz içindir. 

O zaman napalım; tabii ki yolculuk için hazırlık yapalım. Yolun kaç saat süreceği bellidir ,planlı adımlar hepimizi  daha huzurlu yapar:) 

Yolda neler yapılabilir, biz neler yapıyoruz , ne yapmayı umduk ama hiç işe yaramadı listesi:


1. Uyku : İşte ebeveynlerin en en en sevdiği yolculuk aktivitesi. Yolda uyuyan çocuk candır di mi;) Ama tabii beklentilerinde bir sınırı mantığı olmalı.çocuk yolun kadarını uyuyarak geçirebilir allahaşkına:) Baktınız uyuyor , mola falan es geçin , basın gidin gidebildiğiniz kadar:) (hız sınırları dahilinde tabii )

Biz şöyle yapıyoruz:

Bir kere yola çıkış saatine bizim canavarın uyku saatine göre karar veriyoruz.Yani mesela:

  • sabah 5 gibi Ankara'dan yola çıkıyoruz . O ,  her zamanki gibi  7.30- 8 civarı uyandığında biz güneye doğru gidiyorsak Afyon'da  , batıya gidiyorsak Eskişehir' de oluyoruz. Yani ilk molaya kadarki zamanda uyuyor oluyor. Az sonra anlatacağım uzun mola sonrasında yolculuğa başlayınca 2 saat kadar yol alıp sonra mutlaka tekrar mola veriyoruz. Bu 2-3 saat içinde de 10-15 dakika da olsa azıcık durup çimenlere falan atıyoruz kendimizi . Mantık belli : En az 2 uzun mola , 3 ya da 4 kez de kısa mola. Uzun mola yerlerine önceden karar veriyoruz ; böylece her biri ayrıca gidip görülesi bir seçenek oluyor, yolda olduğumuzu bile unutuyoruz.
  • ya da mesela ; kahvaltı faslını evde halledip 9 gibi yola çıkıyoruz. Bu durumda da ilk molaya dek olan zamanı yol oyuncakları aktiviteleri ile geçiiriyoruz.. Sonra da 2 saat mola verince nerdeyse öğlen 3 oluyor. Karnı tok, molada bolca enerji harcamış çocuğun da arabaya tekrar binince uyuma olasılığı artıyor. 
2.Molalar :Bir kaç saatlik bir kaç mola veriyoruz. Eni konu uzun uzun kahvaltı ediyoruz , ne bileyim üzerine  biz kahve , oğlum limonata keyfi yapıyor.  Afyon'da meşhur İkbal'in  yanında açık bir alışveriş merkezi var malumunuz, pek kalabalık olmuyor bayram seyran değilse. Biz ordaki minik havuzun yakınlarında oturup sohbet ederken , oğlum da scooter keyfine başlıyor. Molada ne alaka  scooter falan demeyin , evet enerjisini biraz olsun atmalı bence, yazık değil mi çocuğa öyle otur otur patlar insan.Sonra dondurma faslı başlıyor. Velhasıl hepimiz yolda olduğumuzu bile unutuyoruz. Aa sahi Eskişehir molalarına da ben bayılıyorum bizim evde. Porsuk kenarında  keyifli bir kahvaltı ediyoruz önce -ki zaten bir dolu insan sadece bunun için Ankara'dan Eskişehir'e gitmiyor mu ? Sonra Porsuk kenarında bir çocuk parkı var, hemen yanında da kafedeçocuk diye enfes bir yer. Burda siz rahat rahat çayınızı içip kurabiyelerinizi yerken çocuğunuz da iki adım ötenizde parkta oynuyor. İçerisi çocuklar için kitaplar ve dergilerle dolu. Hatta çeşitli atölye çalışmaları da oluyormuş ama tabii biz molada atölyeye katılacak adar abartmadık henüz çok şükür:) Kahvaltıdan sonra kısa bir Porsuk tekne gezisi yapıyoruz. Eskişehir çocuklar için harika bir kent , kocaman kocaman parkları olan-Ankara'da pek alışık olmadığımız türden. Biz hemen hepsini denedik ve bayıldık ama tabii molayı bu kadar uzatmak istemeyebilirsiniz. Eskişehir molası dönüş yolunda genelde akşam saatlerine denk geliyor; hani sizin de öyle olursa diye söylüyorum ;kesinlikle balaban köfte öneriyoruz size. Öyle salaş bir görünümü var ki sanırım önünden on kez geçseniz bir kez girmezsiniz ; biz  bir daha bir daha baktık burası mı yahu diye ama.. Hımmm , enfes bir tat. 

Amaç belli: yolda olduğunu unut, nereye vardıysan onun tadını çıkar.


3. Yol oyuncakları : Hayat kurtarıcılar. Doğal olarak bunlar çocuğun ilgi alanına göre çeşitlilik gösteriyor. Ama örneğin 2015 yaz tatilinde dürbün bizim için tam bir kurtarıcı oldu. Hani deminden beri öyle bilmiş bilmiş yazıyorum ya ; 5 te çıkıyoruz ,ilk molaya dek oğlum uyuyor falan diye.. Hah işte bu son tatilde 20 kilo çocuğu kucakladık koyduk sabahın 5 inde arabaya ve uyumadı tekrar iyi mi! Kalakaldık önce bi, ee şimdi nolcak diye.. Üstelik de uykusu bölünmüş bir çocuk vardı artık elimizde ve vallahi mızıklansa da haklıydı.Tatil diye Ankara'dan bilmemkaç yüz kilometre ötede bir yeri O seçmedi nihayetinde di mi:)Neyse toparladık hemen ve oyuncak çantana bir bak istersen dedik. Ta- taamm . Dürbün! Bir dürbün bir çocuğu kaç saat oyalar? Çoook:) (çok'un ne olduğunu daha doğrusu ne olmadığnı hepimiz biliyoruz dimi )  "sence bu dağ mı yoksa tepe mi anne, bu tepede tavşan var mıdır anne, en yüksek dağ mı daha yüksektir orta şerit balina mı anne , sen hiç dağa tırmandın mı baba" derken derken biz ilk molaya kadar inanılmaz keyifli vakit geçirdik. Hem giderken hem de dönerken en bi sevdiğimiz oyuncak dürbün oldu.

fotoğraf makinesi: 4-5 ay kadar önceydi, evde bir sitem bir sitem bize. "Bu evde herkesin bir fotoğraf makinesi var ama benim yok.. " Bizimkilerden kullanabilirsin, evdeki herşey hepimizin falan dedik ama çocuk haklı."Kendime ait olsun , sizin kendinize ait " dedi. (kimse kimsenin makinesini kullanmaz bizde , yapılacak bir şey yok )Oyuncak fotoğraf makinesi alsak dedik , kırılıp gidecek, bir işe de yaramayacak hem zaten bu gerçek değil diye söylenecek bize.. Bir de fiyatını görünce "oyuncak fotoğraf makinesi" nin , kendimizi bir tekno markette buluverdik ; üstüne azıcık aha verelim de bari adam gibi gerçek bir makine alalım diye. İyi ki de almışız. Öyle keyifli ki O nun gözünden görebilmek bir şeyi. Akşamları elinde makineyle balkona koşturup "anne şu güneşin güzelliğini" görüyor musun dediğinde  ya da O nun çektiği fotoğrafları bilgisayara atarken öyle bi mutlu oluyorum duygulanark azıcık da.Yolculuk boyunca da çok güzel yol fotoğrafları çektik birlikte.Şimdi onlara bakınca bir dolu şey hatırlıyoruz ve üzerinde konuşacak bir dolu şeyimiz oluyor:)

yolculuk aktivite kitabı: Son bir kaç ay içinde ne çok oldu bunlardan di mi.. Bizimkisi öyle çok boyamayla çizmesi arası iyi bir çocuk değil , evde bile iki kağıt boyamazken yolculukta Ona bunu teklif etmek saçma olurdu. Biz de tercihimizi bu kitaptan yana kullandık.




Mağazada kitabı inceleyebilirsiniz tabii ama benim bunu tercih etmemdeki sebep boyamadan ziyade zihin ,hafıza oyunlarına yer vermesiydi. Bazı aktiviteler için okuma yazma bilmesi gerekiyor ama sayıca azlar. Bazılarını da siz rahatlıkla şekilli hale getirebilirsiniz. Örneğin arabaları size verilen yönler (kuzey güney şeklinde) yardımıyla ilerletip hedefe götürüyorsunuz çizgilerle.. Bunda verilen yönleri harften çıkarıp şekle dönüştürmem yeterli oldu. 

Kardeşimin aynı yaştaki kızı ise boyama işine bayılıyor. onlar da şu suyla boyama kitaplarından aldılar (water magic sanırım di mi), yolda boya dükülüp saçılmasın diye.Memnun kalmışlar, benden söylemesi. Ama tabii zaten  isterseniz sadece bir boyama sayfası ve boya da işinizi rahatlıkla görür bu durumda.

Bir de uzay vizörü müz var ; arabanın demirbaşı kendisi. Arada  bagajda görüyorum kendisini arada bir de yerlerde yazık ama durup durup favori oyuncak haline geliyor. Sessiz, dağınıklık yapmayan, oyalayan , sohbet açmaya uygun , hayal gücünü tetikleyen güzel birşey bence. Oğlum da seviyor, e daha nolsun di mi:)

El feneri /Lazer : Bu ikisi süper ikili. Arabada yere minicik bir şey düşmesi hop diye el fenerini özne haline getiriveriyor. Evde de çok kullanıyoruz yahu biz bunu , ömrümüz oyuncak parçası aramakla geçiyor sanırım o yüzden.Lazerse benim en bi sevdiğim şeylerden . Öyle elimde lazerle gezsem bütün gün hiç sıkılmam vallaha da yaşım 35, az bi tuhaf oluyor dağa tepeye lazer tutmak. Ben de hevesimi bizimkiyle oynar gibi yaparken alıyorum:) Süper bir şey lazer ,her seferinde tekrar heyecanlandırıyor beni , bir daha bir daha şaşırıyorum vuuu nereye kadar gitti diye, ufo gören masum köylü kıvamında.Fizik öğretmeniyim ben demiş miydim? Rezillik yahu :) 

Bunun yanısıra  bir dolu küçük araba , robotumsu tuhaf yaratıklar,  dinazor familyası artık ne aklımıza geldiyse atıyoruz çantaya. Öyle aman aman bir şey olmasına gerek yok , yeni bir kaç küçük oyuncak yolculuklarda çok iş görüyor , bir heves..Bizimki  ömründe Transformers seyretmiş gibi optimus, hotshot gibi garip garip oyuncaklar alıyor , yol boyunca bir araba oluyorlar bir robot.. Bizim de işimize geliyor , sıkılmasın da..

Bunlar şimdilik aklıma gelen , büyük oranda çocuğun kendi kendini oyalayabilceği oyuncaklar. Bir de birlikte yol oynanabilcek yol oyunları var -ki yolun çoğu bunlarla geçiyor.O da başka bir yazıya artık, her biri öyle kıytırık ki , yazsan bir tuhaf yazmasan e işe yarıyorlar paylaşmayalım mı ;)







29 Temmuz 2015 Çarşamba

çocukla uzun yol /çanta 2 : kıyafet

Aslında çocuğu 1 yaşını geçmiş hemen hiç bir anne yolculukta yanına ne alması gerektiği hakında pek de yardıma ihtiyaç duymaz ama yine de yazayım ben ; belki benim  gibi bir kaç şaşkın vardır ;)

Çanta 2 /Kıyafet ve yardımcı malzemeler

1. Eh malumunuz nolur nolmaz diye 2 takım(iç çamaşırı dahil ) kıyafet. ( bizimki zaten bildiğiniz donla seyahat ediyor aslında . Biz de zaten şort gibi yahu deyip pek de takılmıyoruz açıkçası.Mola yerinde şortunu giydiriyoruz  bitiyor.(bazen orda da umursamıyoruz desem kınayan bakışlar olur mu ki) . Burda aslolan mümkün mertebe açık renkli ve ince giysiler seçmek. Haa bir de bazen mola yerlerinde gömlek , kemerli şort  falan giydirilmiş hatta kafasına bant taklımış bebekler  çocuklar görüyorum , yapmayın etmeyin analar, yazıktır günahtır. O bantı alıp çocuğu özgürlüğüne kavuşturasım geliyor, tabii fikrimi kendime saklıyorum ya da burda böyle söyleniyorum işte . Ben ilkokuldayken  saçımızın önünü kıvırarak tepesine doğru kıvırarak bir dalga yaptığımız "simon" diye bir model vardı. Onu tutturmak için de beyaz kurdeleli kocaman bir toka takardık. İşte  eve gelip o toka çıkınca nasıl rahatlardı kafam..  Bu saç bantlarını görünce hep o an gelir aklıma , kıyamam çocuğa öyle kendi kendime. Diyeceğim o ki , yolculuklarda bari bırakın şort t-shirt giysin bu çocuklar efil efil. (şortu okunduğu gibi t-shirt ü orjinal haliyle yazdım , tuhaf oldu )

2.Perde / Bu ihtiyacı karşılamak için bebek/çocuk mağazalarında bir dolu seçenek var ama biz hiç birinden memnun kalmadık. Çözümü anam babam usulü yollarla hallettik. Benim bir adet şalım bu işe feda edildi. O da nasıl güzelmiş, bunca sene ne bir renk attı ne bir şey oldu. Koyu pembe de rengi var , baya bir loş yapıyor arkayı.Bildiğiniz camın arasından şalı geçirip perde yapıyoruz. Bu şal   battaniye  olarak ya da ıslak saçları klimadan korumak için kafaya sarılmak suretiyle de da hizmet verebiliyor. Çok amaçlı yani:)Her arabaya lazım böyle bir örtü.Kışın buna bir de minik bir polar eşlik ediyor.

3.Minik bir yastık / Düşen minik kafayı destekleme amacıyla arabaya konulan bu yastık bizde pek sık olmasa da kullanılıyor. Arabanın  demirbaşları arasında. Bu konuda pinterestte de seçenekler var. ben şu kemere dikilen uzun yastığı kullanışlı gibi gördüm ama kim dikecek şimdi onu .

4. Minik bir çöp kutusu: Arka yerde duran bu demirbaş çok işimize yarıyor. Her "insan" gibi yediğimiz meyvelerin çekirdekleri hariç  hiç bir şeyi arabadan dışarı atmadığımız ve yol boyunca da bir dolu çöp ürettiğimiz için bizim için kurtarıcı bir şey bu.

5.Hiç kullanamadığımız bir ürünü de yazayım buraya, belki birilerini boşuna masraftan kurtarırım ya da yanlış yönlendirip boşuna hayatını kolaylaştırmaktan alıkoyarım kimbilir: arka koltuk düzenleyicileri.Cık , olmadı olduramadık biz bu ürünü. Bir kaç çeşidini inatla denedim , işlevsel olmadı hiç ; ne bileyim ya da biz beceremedik. Yapılan gözlere elimizdekileri sığdıramadık   vs vs.. 


çocukla uzun yol /çanta 1 : yiyecek,içecekler


Ben yolculuğun kendisini vardığı/varacağı yerden daha çok seven biriyim; bayılıyorum ayaklarımı cama uzatıp keyifli keyifli yolculuk yapmaya. Tabii durum bu olunca tatil için olan hazırlığın nerdeyse iki katı vakti yolculuk hazırlıklarına ayırıyorum:) Şikayetçi miyim? Asla!

Oğlum doğmadan önce , tüm hazırlıklarımı iki kişinin keyifli bir yolculuk geçirmesi üzerine kurardım ; şimdi ise  üç. Yeni yerler keşfetmek ,  yoldan şöyle bi 10-15 km   sapıp enfes yerler görmek ya da daha önemlisi enfes şeyler yiyip içmek hakkımız her zaman baki kalmak üzere, yolculuğu genelde adım adım planlarım. Hangi güzergah en güzel manzaraları sunar, mide bulantısına maruz kalmadan yolu tamamlamanın yolları nelerdir , yolda ne yesek içsek , hangi mola yerleri iyidir,       ( artık telefondaki haritamda hatırı sayılır bir mola yer imi birikti) gibi ıncık cıncık ne varsa düşünür , arabayı  bir çeşit karavana dönüştürürüm; hani bir terlik olsa yolda kalsak 2-3 gün rahatça idare ederiz. Turizm ve ulaştırma bakanı sıfatınının hakkını vermeye çalışıyorum velhasıl ;) Bu güne dek çoğu yolculuğumuz pek bir keyifli oldu bunların da desteğiyle. Böylece ilk zamanlar arabaya eşyaları yerleştirirken ; yolda kullanılacaklar diye 3 çanta yapılır mı diyen eşim bile  artık hiç sesini çıkarmıyor. Gerçekten de hepsi lazım , hem çanta dediysem kocaman şeyler gelmesin gözünüzün önüne ; altı üstü bez çanta yahu . 

Tabii malumunuz tüm bu hazırlıklar oldukça zaman alıyor. Ben de kendi hazırlıklarımı paylaşırsam belki de birilerinin hayatını azıcık da olsa kolaylaştırırım diye düşündüm. 

edit: Bana yazarken pek bir uzun ve meşakatli geldi , uyduruk bir çanta oysa yahu sadece.

Çanta 1 / Yiyecek, içecekler:

1.Bizim yol favorimiz havuçlu kek ,kullandığım tarif ise enfes tariflerle dolu şu siteden. Keki bir ya da iki gün önceden yapıyorum , hem son güne daha az telaş kalmış oluyor hem de bu kek kesinlikle bir kaç gün sonrası daha da bir lezzetleniyor. Hatta bu son tatilde kaba sığmayan bir kaç dilimi alüminyum folyoya sarp dolaba koymuştum , geldiğimizde bulduğumuz tat enfes ötesiydi.

2.Ay çekirdekli galeta / Buna nerden sardık bilmiyorum ama hani diyet ürün diye geçiyor ya ; keşke yedikçe zayıflasak. Galeta + ayran ikilisine ba-yı-lı-yo-ruz. Biz fırından ya da Kipa'dan alıyoruz. Taze mi diye mutlaka tadın, bayatı bir şeyebenzemiyor. (bayatı bir şeye benzeyen bir şey var mı  sanki deme niyetiyle cümleye başladım ama bir önceki paragraf aklıma geldi,  değiştirdim)

3.Çubuk kraker / normalde  nerdeyse hiç paket ürün  almıyoruz  ama yolculular bir istisna. "Tavşan gibi çubuk kraker yeme yarışması " yapıyoruz desem hala okumaya devam eder misiniz ki? 

4.Sıcak poğaça / tarif şurdan ve kesinlikle çalışıyor. Ben içine azıcık da dil peyniri koyuyorum ,beğenerek yiyoruz:)  Sabah yola çıkmadan önce fırından  yeni çıkmış ekmekçiklerle arabaya binince , arabay dolan o mis koku var ya..enfes.. hele sonbahar yolculuklarında , sabah serininde sizi tek başına bu koku bile mutlu eder inanın. tabii tüm hazırlığı akşamdan yapıyor -ki hepi topu yarım saatimi alıyor , inanın benden tembeli yoktur aslında bu konularda - sabah kahve için kalktığımda dışarı çıkarıyor, sonra da fırına atıveriyorum.Mayalama sürelerine pek de sadık kaldığım söylenemez, yine de harika oluyorlar.

5.Kahve / Sabahları kahve alışkanlığı olanlar bizi anlar. Evi saran o kahve kokusu ile uyanmak.. Biraz fazla yapıyoruz , kalanını minik bir termosa koyup yanımıza alıyoruz. Yolculuk mu piknik mi belli değil di mi:) Bir de mola yerinde hala nasıl yiyip içebiliyoruz hiç bilmiyorum!

6. Ayran (Milli içecek!) /Şaka bir yana da , pek faydalı bu içecek yolculuklarımızın bir diğer seçeneği. Bunu yanımıza almıyoruz tabii , yol üstüne nerde istesek zaten var soğuk soğuk.Özellikle hipoglisemisi olan herkese  özellikle sıcak yaz günlerinde ayran/ süt tavsiyemdir, pek bir işe yarıyor.

7. Sakız / Sakız tuhaf bir kurtarıcı. Arka koltuktan azıcık muhalif sesler yükselince ver bir sakız 10 dakika kazan:) Hangisini çiğnesem , anne bunun şekeri bitti bir tane daha atayım mı ağzıma , anne bu ağzımdan düştü bir tane daha atayım mı ağzıma (ki aslında bu bir önceki maddeyle temelde aynı, bilinçli bir düşürme var yani olayda) , sen de ister misin anne , neden istemezsin vs vs derken bir bakmışsınız konu değişmiş , ortamı karpuzlu sakız  kokusu ve huzuru sarıvermiş.

8. Meyve ve çerez / Bazen yanımıza alıyoruz bazen yolda alıyoruz. Mide bulantısı vs için elma oldukça iyi hem dökülmüyor saçılmıyor , rahat yani..Bir de uzun uzun doğranmış havuç ve kırmızı biber seviyor bizimkisi. Bebeklikten beri pek bir seviyor bu ikiliyi ,diş kaşıma ile başlayan tanışıklıkları aşka dönüştü. Çerezse azıcık tehlikeli bir seçenek , malum boğaza kaçan bir fındık sadece yolculuğu değil hayatınızı bile kabusu çevirebilir ama biz seviyoruz. Mado'nun küçük kutularda  sunduğu çerezler bizim favorimiz.

İşte hepsi bu kadar. Olmasalar olur mu? E tabii ki olur , zaten asfaltta geçen süre kadar da mola veriyoruz biz, acıktığımız falan da yok. Olsun , birlikte keyifli bir şey yapmış oluyoruz. Onu yesek mi , şundan kaldı mı derken  yol bitiyor işte.. Hele arkadan "hımmm ,leziz " yorumu geldiyse  ikimizin de yüzüne kocaman bir gülümseme yayılıyor  , sonra da gelen sesleri dinliyoruz şapudu şupudu.

Farklı alternatifler için pinterest te her zamanki gibi yüzlerce fikir var ama neden cips vb paket ürünlerle dolu anlamadım. Ancak kabul etmek lazım ki pek bir organizeler:)





2 Haziran 2014 Pazartesi

ahmed arif


öyle bir can olsa ki  mesela ; hiç görmeseniz yüzünü , sesini kasetlerden dinleseniz anca ama..yüreğinize kimsenin dokunamadığı gibi dokunsa.. 
bir gece vakti  yine küçücük odamda , yere serdiğim kilimler üzerinde ,duvarlardan sarkan yemeniler yazmalar altında dinlesem..

burnuma gelen kömürle karışık bahar kokusunu kime nasıl anlatabilirim.. nasıl içimi titrettiğini her bir dizenin.. o sesin kulağımda yeri olduğunu, o yüreği tanıdığımı bildiğimi ; tandığımı bildiğimi sandığım onlarcasından daha çok..

O adam bugün öldü..Seneler önce bugün..11 yaşımdayken ben..ahmed arif...
acıma ,hüznüme , derdime, kederime , bazen sadece sesindeki coşkudan şenlendiğim her ana ortak olduğun için minnettarım..İyi ki gelmiş geçmiş bu dünyadan be usta!


   Rüya, bütün çektigimiz.
   Rüya kahrım, rüya zindan.
   Nasıl da yılları buldu,
   Bir mısra boyu maceram...
   Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
   Bilmezler nasıl sevdik,
   İki yitik hasret,
   İki parça can.
   Çatladı yüreği çakmaktaşının,
   Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
   Çağlardır boğulmuş bir su...
   Ağıyor yeşil.

 ahmed arif

  
 ve duymak için o ca'nım sesi:

 
   
                           

5 Mayıs 2014 Pazartesi

kağıt işleri-3

 bugün aşk dolu bir gün bence.. pazartesinin bir çoğu için sıkıntılı kısmı bitti, patlamış mısırlı battaniyeli kısmı başladı ..
aşk başladı desek biz ona;)







                                                           sanırım en meşhuru alttaki:



                                                      sarıya bayıldığımı söylemiş miydim?



ve işte en sevdiklerim:







Çıktısını alın, gözünüzün önüne koyuverin;)



bunlar ve daha fazlası için kaynaklar:

http://www.the36thavenue.com/category/printables

http://laurawinslowphotography.com/blog/category/memorable-words-monday/

http://www.thatswhatchesaid.net/2012/love-printable/

http://www.thatswhatchesaid.net/2012/love-printable/

http://www.my3monsters.com/2012/02/planner.html



sözün şiiirlerin mükemmelidir..



         sinop liman 2013 


Bugün Ankara'da yağmur var..Buna yağmur denmemeli belki de.. ne bileyim şiddetine göre ismi olmalıydı belki de yağmurların.. bu yağan huzur sanki.. bu yağan dinginlik..Sadece azıcık ıslanmak için dışarı çıktım ve çay kahve kokusu hiç eksik olmadı masamdan.. 


kulağımda bir müzik,anlatmaya gücüm kelimem yetmez..yüreğimde bir huzur.. tanrım hiç bozmasın..elimde şiirler..fotoğraflar.. anılara gömüldüm bugün...


okurken dinlemek için....



                                                         sinop cezaevi sabahhattin ali koğuşu




bende hiç tükenmez bir hayat vardı
kırlara yayılan ilkbahar gibi
kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
göğsümün içinde ateş var gibi

başını göğsüme sakla sevgilim
güzel saçlarında dolaşsın elim
bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
sevişen yaramaz çocuklar gibi

hissedince sana vurulduğumu
anladım ne kadar yorulduğumu
sakinleştiğimi durulduğumu
denize dökülen bir pınar gibi

başını göğsüme sakla sevgilim
güzel saçlarında dolaşsın elim
bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
sevişen yaramaz çocuklar gibi


sözün şiirlerin mükemmelidir
senden başkasını seven delidir
yüzün çiçeklerin en güzelidir
gözlerin bilinmez bir diyar gibi

başını göğsüme sakla sevgilim
güzel saçlarında dolaşsın elim
bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
sevişen yaramaz çocuklar gibi...


Sabahattin Ali